6 Haziran 2009 Cumartesi

GÜR-GÜR DEDE
Celal Necati ÜÇYILDIZ

Yağmur geliyorum der. Önce haber gönderir. Şimşek çakar, sonra gürlemeye başlar. İşte onunla birlikte gökyüzü iyice kararır. Bulutlar kapışır, dövüşürler kıyasıya. Yorulunca güçleri, takatleri kesilir, toprakla buluşmaya inerler. Bazen hafiften bazen şakır şakır yağar. Zaman zaman dolu olur. Ya da sulusepken sonra kara dönüşür. Lapa lapa yağmaya başlar. Ardıçların başına, katranların üstüne yapışır. Bir gelin başı olur. Dallar yere doğru eğilir. Ağırlık bindikçe dallar gerilir. Sonra yere dökülür. İşte o zaman altta saklı duran kuşlar ürker, uçuşuverir. Bir tur atar sonra tekrar kendine bir korunak bulur.
Anadolu’da ermiş kişiye Dede derler. Bazen bir yatır olur. Bazen aya bakar AYDEDE, ona dokunmak ister. Dokunursa; dilekleri yerine gelecek. Elini sürecek bir de niyaz edecek. İşte elini sürdüğü, niyaz ettiği yatır, ziyaret onun için kutsal bir mekân. Onun ulaşmak istediği Dede. Tanrıya değip, ona niyaz edip ulaşacağına inanır.
Gök gürlemesi, şimşek çakması toplumun gözünde ulaşmak istediği hayalinde yaşattığı bir var oluş. İşte onun için gök gürlemesine GÜR- GÜR DEDE derler.
Şubat ayı yağışlı geçti. Bir bakıyorsun güneşli bir hava. Bir bakıyorsun, bir bulut sökün etmiş. Sonra diğer bir bulutla birleşmiş. Bir gök gürlemesi ve gökten boşanırcasına yağan yağmurlar.
Suyun gözleri doldu. Barajlar dolmaya devam ediyor. Kimi bölge baraj ister. Kimi bölge de baraj istemez. Vadilerin dengeleri bozulacak korkusu var. Öyle yerler var ki önüne bir set çektiğinde bir gölet olur. Onu gıdım gıdım salarsın. Bağ, bahçeler sulanır. Hele damlama yaparsan işte o zaman havaya buharlaşıp gitmez.
Her yerin kendine özgü talepleri olacak. Yıl boyu yağmur yağan Karadeniz’de tabii ki gölete, baraja ihtiyaç bulunmaz. Ancak yılda, belirli dönemlerde yağan yağmuru tutmak başlı başına bir sorun. Bu Toroslar’dan aşağıya dikilmişse, işte tut, tuta bilirsen. Kayaları, taşları ile iner aşağılara. Sel olur, afet olur. Yırtar dağları, gittiği yerlerde ağaçları söker.
İşte burada baraja, gölete ihtiyaç var. Bırakınız Karadeniz’i. İnin aşağılara. Akdeniz’de sulara gem vurun. Gölet yapın, baraj yapın. Suyu biriktirin. Sonra sulanacak zeytin olacak, erik, kaysı, çilek, incir, nar su bekliyor. Hele suyu bulursa, güneyde seralar patlayacak.
Yılda üç kez ürün alabilecek bölgelerde, tek ürüne mahkûm ediyoruz halkı. Gelin, ikiye, üçe çıkaralım. Kaytaktepe, Ermenek Barajı, Ak Suvat göleti. Hepsini biran önce bitirelim.
Önceliğimizi buna verelim. İşte o zaman üretim başlayacak. Ülkemizi de kurtaracak olan üretim. Üretmeden kriz aşılmaz.
Ülke ekonomisinin kalkınması için teşvik mi verecekseniz. İşte size alan. Suları denetleyin. Onları üretimin katkısına sunun. Üretileni de pazar sahası yapın. İşte o zaman ülkemiz hemen kalkınmaya geçecek. Üretmeden tüketim ekonomisi ile ancak ithal komisyoncusu kazanır. Ondan sonra o da biter.
GÜR- GÜR DEDE’den korkmayalım. Onu duyunca tedbir alalım. Onu duyunca, onu nasıl yararlı hale getiririz onu düşünelim. İşte o zaman üretmeyi öğreniriz. Üretmeyi öğrenince de onunla güzel yaşamaya başlarız.
Bolca üretip, hakça bölüşmek; işte güzeli yakalamak. Bunu yakalarsak, GÜR- GÜR DEDE yukardan aşk ile bakacak bize.