6 Haziran 2009 Cumartesi

DEĞİRMENCİSİ URUM DEĞİL ERMENİ
Metin DEMİRTAŞ

Bir arkadaşım vardı, Mehmet Koç. Hayatta değil. Her anışımda gözlerim dolukur. Mehmet Koç’u 1970 ve sonraki dönem tüm TRT topluluğu bilir. Öğretmendi. Tüm yurtsever, aydınlanmacı, Atatürk ilkelerine bağlı öğretmenlerin payına düşen çile onun payına da düşmüştür.
12 Eylül’ün karabasanlı günleri. Radyolarda söylenen Burdur türküsünün sözleri değişikliğe uğradı. Sözlerin aslı şöyledir:
“On ikidir şu Burdur’un değirmeni
Değirmencisi urum değil, ermeni”

Türkü şöyle okunur oldu:
On ikidir şu Burdur’un değirmeni
Değirmencisi nerde tutar harmanı”

Mehmet Koç 12 Eylül’de TRT’deki program yapımcılığı görevinden atıldı. Zor günler yaşıyor. Antalya’ya geldi, İskele’de bir kıyı kahvesinde çay içip, yarenlik ediyoruz.
-Ya Memet! TRT’de hangi işgüzarın işleri bunlar?..
Kraldan çok kralcıların marifetiymiş. “Yalnız bunlar mı,” dedi Mehmet. “Kimi şarkıların sunumunda Ermeni, Rum bestecilerin adları bazen anılmaz.”
İzledim. Spikerler Mehmet’in dediği gibi Ermeni, Rum bestecilerin adlarını es geçiyordu.
“Mey-i lalinle dil mestane olsun” şarkısı sunuluyor, Tatyos Efendi adı anılmıyor. Nikolaki, İsak Varon vb.
Oysa bu insanlar müziğimize, kültürümüze eşsiz güzellikler, tatlar, değerler kazandırmış güzel insanlardı.
Şiirimde Tatyos Efendi ve İsak Varon adlarını özel olarak anışım bu ırkçı, kötücül anlayışa bir tepkidir.

MEYHANEDE AYAKÜSTÜ SÖYLENMİŞ HÜZÜNLÜ BİR TÜRKÜ (*)

Akşamüstleri şantiye dönüşü,
‘Akşam Yeli Meyhanesi’ inde ayaküstü,
Dostlarla yarenlik ederken söylendi bu türkü.

Önümde bir duble rakı,
Namuslu ve güzel!
Bir iki meze
Namuslu güzel şeylerden.

Radyoda Rast bir şarkı,
Tatyos Efendi’den:
-Mey-i lalinle dil mestane olsun-
Ama saki, aman getir bir tane olsun-

Yan masada bir dost,
Istanaz ayvasıyla rakısını içiyor.
Rakısını değil, kalan günlerini içiyor.

Tatyos sustu.
Udunu alıp toltuğuna
Meyhaneye gidiyor.
Şimdi bir başka şarkı,
Bir başka hava rast’ın ardından.
Garson tazele rakıları.
Bu seslenen İsak Varon.
Kırık sevdaların nazlı bestekarı!..
İnce, üzgün.
-Kalbimde açılmış dağılan kuru bir güldün-

Sarışın oğlu, ela gözlü Türkçe’nin!
Masaya gelen bir çift uskumru,
Neden birden seni anımsattı bana?
Seni ve son günlerini yaşayan bir dostu.

Ne güzeldir ‘Hapishane Mukayyidi’ şiirin.
Ezbere bilirim.
Gezer durur dilimde şu dizelerin,
Hani hüzünlü bir dille soruyorsun:
-Bu hay huy neden
neden dolayı insanlar
şu tabakta yatan uskumru gibi mahzun?..

Gün gider,
Sürer hayatın cıvıltısı sokakta.
Kuşlar dökülür çınarlara
Dökülür akşam yeli inceden…
Turunç çiçekleri sürünmüş,
Geçer meyhanenin önünden
Esip, estirip gönlümü
Geçer kızlarla birlikte,
Kızların eteklerinden.

Antalya,1993

(*) Metin DEMİRTAŞ/ “Hazırol Kalbim, -Toplu Şiirler-“ Can Yayınları, 2004, İst s.140-141/ s. 161


BİLİNMEYENLERİM

Kocaman bir utanç sırtımda
Yerköprü’yü görmedim daha.

Üstümde paradan çok
Şaka taşırım.

Durşen’e hiç “sevgilim” diyemedim
Ama dünyada en çok onu sevdim.

12 Eylül’den beri
Tutarım karşı takımları.

Sigaradan boşananları
Karaekşi’de balıkla evlendiririm.

Bir tek adamla yumruklaştım elli yılda
Karıncanın ağırlığı yüzünden o da.

Uzamasın diye mor mor tırnaklarım
Gözlerime çok para harcarım.

Tutulmuş bir sözüm var
Benden dokuz yaş küçük
‘Küfredersem bir daha
Dilimi ısırsın canavar.’

Şiir yazdım yüzlerce
Şiir okudum kitaplarca
Ama ne korkunç
İki şiir bilmem ezberce.

Nihat MUSTUL